Alevilikte edep ve adab.

15.02.2013 01:27

Tengri inancından köklerini alan, Türkistani Pir-i Ahmet yesevi ocağından demlenen, Imam Ali takipçileri Alevilerde eşyaya karşı edeb'in doğurduğu bazı davranışlar vardır. örneğin, kapı, pencere gibi şeyler sertçe örtülmez.
Sessiz ve dikkatli örtülür. "Kapıyı kapat, kapatın" denmez.
(Allah kimsenin kapısını kapamasın,kapatmasın.)
Bunun yerine "kapıyı ört", "kapıyı sırla "denmelidir. "ışığı söndürmek"
sözü edebe aykırıdır"
Işığı, lambayı, mumu dinlendirmek"sözü kullanılır.
Karşılığında da "ışığı uyandırmak" sözü söylenir.
Yürürken yere sert ve gürültülü basmamak gerekir, çünkü yerin de canı vardır, bizi başının üstünde taşımaktadır.
Içilen sigaranın izmariti, yenilen meyvenin artığı, sokağa veya yere hışımla değil, biraz önce verdiği keyfe ve zevke mukabil, bir teşekkür hissiyle bırakılır. Su yere çömelerek içilmelidir, yaşamın devamını sağlayan, yaşam veren abuhayata saygı için bir büyüğümüze su sunulduğunda önünde eller karın üstünde birleştirilir, büyüğümüz suyu bitiresiye kadar böyle kalınır. Sonrada bardak alınır sırtını dönmeden arka arka bulunduğu yerden ayrılınır.
Kapıdan içeriye girilirken, dışarı çıkılırken sırt dönülmezdi.
Ayakkabılar dışarıya değil ,içeriye doğru çevrilir.
Dışarıya çevirmek git bir daha gelme demektir.
Uyuyan kişinin uyandırılması gerekirse, hafifçe yastığına parmak uçlarıyla vurulur ve " agah ol erenler " diyerek uyandırılır.
Yatağa giren kimse, yastığını öpüp yorganıyla görüşerek, yani üste gelen ucunu öperek sağ yanına yatar, kalkarken de yine sağ tarafından yastık ve yorganla görüşerek ve besmele'den sonra "Esselamü Aleyküm yâ Fettah yâ Ali" sözleriyle kalkar. Bir şey alınıp verilirken mutlaka onunla görüşülür, yani hafifçe bir yanından öpülür gibi dudağa götürülür, hiç değilse sözüyle, gönlüyle bu işi yapar.
Bu davranışlar sadece tekke adabı olarak değil bütün atalarımız tarafından yaşamın her anına yayılmış ve uygulanmıştır.
Aleviliğin değişmeyen ahlaki kuralı "Eline-Diline-Beline" sahip olmak, bunu her hal ve şartta yerine getirmektir.

EL:
Insanın eli her türlü iyiliğin ve yine kötülüğün uygulayıcısıdır. Insan eline sahip olmadı mı katil, hırsız olur. Insan eline sahip oldu mu üretir. Üreten ve yaratan, çaba sarf eden, emek harcayan insanda güzel insandır. Güzel insanda kendisinden başlayarak topluma hizmet edendir. Toplumsal huzuru, barışı sağlayandır.
 
BEL:
Insan kendi hayvanı cinsel güdülerine hakim olmadı mı her türlü sapıklığı yapar. Sapıklık, toplumsal çürümeye, ahlaksızlığa götürür. Bunun zıddı olan, yani insan cinselliği olumlu anlamda bir üreme aracı olarak değerlendirdiğinde sonuç yine toplumsal ve bireysel huzur olur. Yine insan doğan çocuğuna gereken ilgiyi göstermedi mi o çocuk toplumun başına bela olur, her türlü zararlı olaya açık olur. Demek ki; insan eline, beline hakim olmakla salt hayvani güdülerini dizginlemiyor. Bununla beraber oluşturduğu aile düzeniyle kendisinin vesile olduğu çocuğunu da eğitiyor.
 
DIL:
Dil insanlar arasında iletişimi sağlayan organdır. Bir insan dilini iyilik için de kullanabilir kötülük için de. Insan dilini yalandan, riyadan, sahtelikten korumalı ve yalana, sahteliğe alet etmemeli, yani diline sahip olmalı. Duyduğu olumsuzlukları düzeltmeli, yalandan kaçmalı, kilit vurmalı. Dilini iyi, güzel insani ve dolayısıyla toplumu huzura kavuşturacak şekilde kullanmalı.

Bu kendine güvenin bir simgesidir. Hacı Bektaş veliden desturu alan Mırati bu konuda şöyle der;

Mırati sözlerin gizli muamma
Temiz akıl sahipleri olanlara besbelli
Elsizim, belsizim, dilsizim amma
Gezerim alemde erkekçesine.