Alevilik nedir ! Ne değildir !!!
Bilgi olsun diye bildiklerimi yazmayı uygun gördüm.
Son günlerde tartıştığımız Alevilik ve inançsal olguları hakkında birkaç söz söylemek istiyorum.
Bölgeden bölgeye değişen Alevilik anlayışlarında değişik inançsal olgular olsada orta anadolu Alevilerinde devriye ve tam olarak hulul yoktur. Devriyeyi şöyle özetleyebiliriz: bir insan öldükten sonra bitkilerde dahil canlı varlıklarda yaşıyarak, yıpranarak tekrar insan olarak dünyaya gelmesi inancıdır. Bu eski Manu insancı kaynaklı olup sapkın Hiristiyan mezhepleri olduklarına inanıldığı için katliama uğrayan Hiristiyan Pavlikan, Bogomil ve Khatar dualist/ikilem mezheplerinde de vardı.
"Hulul" ise şii'lik kökenli inançsal bir anlayıştır. Bu inançsal anlayışta Allah'ın imam Ali ve imam'lar suretinde insanlar içinde geldiğine inanılır.
Orta anadolu ve batı bölge Alevilerinde de olmayan bu anlayışta diger bazı Alevilerde Allah'ın bazı seçilmiş, seyyitlerden olan insanlara Hulul ettiğine inanırlar. Sayıları azsa olsa Suriyedeki gibi bir kısım Nusayri Alevileri ise imam Ali'nin gerçekte Allah olduğuna, insan suretinde aramızda dolaştığına inanırlar. Ehli hak'lar olarak isimlendirilen, takiyye inancında oldukları için isimlerini gizleyen Kürt Alevileri denilen Yarzanilerin inanç anlayışlarında ise Tanrı/Allah bu inançta olan insanlara hulul ettiğine inanılır. Bu inancı kuran sultan şahak isimli kişinin doğumu ise şöyle olmuştu : Nar ağacı altında bakire bir Kürk kızı uyumaktadır, ağaçtan meyveleri yemeye gelen bir kuş bir nar tanesini kızın ağzına düşürür. Bu taneden hamile kalan kız sultan şahakı dünyaya getirir. Bu inancın inanç önderleri olan kişilerin bir kısmı semavi inançlarda meleklerin bu insanlara hulul ettigine, bu insanların o melekler olduğuna inanılır..
Aslında bu inançsal anlayışlar islam içinde bir yol olan Alevi ve diğer tarikat/yol tasavvufuna ters anlayışlardır.
çünkü Alevi ve islam tasavvufunda evren ve Tanrı anlayışı Vahded-i vücut yani vücut birliği ile açıklanır.
Bu inançsal olgunun özeti şöyledir: hiç bir şey yoktan olamayacağı için herşey tek olan mutlak varlıktan olmuştur.
Mutlak varlıktan hariç başka bir varlığın veya maddenin olduğunu iddia etmek mutlak varlığa şirk koşmak olduğu için herşey o varlıktan olduğuna inanılır. Vahdedi vücud anlayışında gözle görülen ve görülmeyen, aklımızın idrak ettiği ve edemediği bütün varlık ondandır. Somut olarak onun yansımaları olan her bir varlığa O'dur diyemediğimiz için görüp ve hissettiklerimiz O'ndan olan Tecelli/yansımalardır.
Bu inanç anlayışını ilk dillendirenlerden olan Muhiddin ibni arabiden sonra Hallacı Mansur ve Seyyit Nesimi "Enel hak" ben haktanım dedikleri için idama mahkum olmuşlardı. Mansur diri diri yakılmış, Nesimi'nin ise derisi diri diri yüzülmüştü.
Bana göre mantıksal ve bilimsel olan Vahdedi vücud anlayışı akılcı bir akım olarak kişiyi özgür bırakarak diger insanların ırksal,inançsal ve ilahi üstünlük iddialarınada engeldir.
Genel olarak Alevilerin ve tasavvufi Sünni tarikatları olduklari söylenen lakin imam Ali'ye bağlandıkları için imam Ali takipçiliği anlamına gelen Alevi oldukları görülen Mevlevi ve Ahilik gibi tarikatlarda da vahdedi vücud anlayışına iman edilir.
Bu inançsal olgunun genel olarak Alevilik içinde olduğu için esas sorunda burda başlıyor.. Vahdedi vücud da herşey "Bir"dir ... "Bir"de ise hulul olmaz. Birşeyin başka birşeye yolculuk yapması,geçmesi için birbirinden bağımsız iki varlığın olması şarttır. Dualist inançlarda olan ve tarihi çok eskilere dayanan, eski Mısır pagan güneş kültü inancında da olan dualist/ikilemi barındıran inançlarda iyilik, güzellik ve ruh'u Tanrı, kötülük olgularını, kimisinde ise yaşadıgımız kirli madde olduğuna inanılan yerküreyi ise şeytan yaratmıştır ve bunlar sürekli birbirleriyle şavas halindedirler.Taki iyiliğin kötülüğü yeneceğine, yeryüzününü cennete dönüşmesine kadar bu şavasın süreceğine, kirlenmiş ruhların temizlenmesine kadar devriyenin devam edeceğine inanılır.
Vahdedi vücud da ise her şey birdir. bir olanda Hulul olamayacağı için Hulul'un Vahdedi vücud inanç anlayışı içinde yeri yoktur, çünkü "Bir" olanda hululul oluşmasına imkan yoktur, yapılamaz...
Bölgeden bölgeye değişen Alevilik anlayışlarında yaşanan kavram ve inanç karmaşasının altında yatan inanç karmaşası bunlardır.
Birisi imam Ali bana Hulul etti diyor. Birisi ben devriye ederek, Bektaşi veli olarak tekrar geldim diyor. Birisi Allah bizim mezhebimizdeki insanlara hulul ediyor diyor, Birisi ben seyyitlerden olduğum için ben özelim, sırlar bende gizlidir,sözlerim Hak'tır diyor..
Kendilerini bu şekilde tanıtan ilahi vasıfları olduklarını iddia eden insanlar ise kendilerine bağlı insanları istedikleri gibi yönetip,yönlendirebiliyor.
Bu bireyi köleleştiren,sömüren, savaşlara sürükleyen,düşünmesini engelleyen,kendisine karşı gelmenin Allaha karşı gelme olduğu için itiriraz edilemeyen, biat ettirerek toplumu köleletiren, vicdan ve birey özgürlüğünü ve düşüncesini tanımayan, engelleyen inanç anlayışlarıdır.
Bu kadar inançsal karmaşanın içinde olan saf Alevi insanı bilgi çagındaki hızlı iletişimle edindikleri bilgiler ve bireyi köleleştiren inanç anlayışı ortasında sıkışıp kalıyor, hatta birbiriyle bile anlaşamıyor, inançlarını bir kalıba oturtamıyorlar.
şeyhlerin ve dedelerin inançsal olarak ilahi vasıf ve emanetleri taşıdıklarına inandıkları için onları eleştiremiyor, o insanları eleştirenleride inançlarına hakaret eden, yol düşkünü insanlar olarak görüyorlar.
Oysa insani ve sevgi yönünden en mükemmel barışçıl bir yol olan Alevilik inancını yozlaştıran ve gerilere çeken, ilahi vasıfların özel olarak kendilerinde olduklarını iddia eden, bu vasıfların onlarda olduklarına iman eden insanları istedikleri gibi yönlendirenler bu inanca en büyük zararı veriyorlar.
Ne imam Ali ve imamların, nede Alevilerin yedi ulu ozanlarının ilahi olguları olduklarına dair bir iddiaları olmamıştır.
Hatta 12 imamardan olan Musa Kazım kendisine Allah'ın hulul ettiğini iddia eden bir insanı sapkın ve yalancı olduğunu söyleyerek huzurundan uzaklaştırmıştır.Tarihte kendini kayıp imam Mehti, insanlığın kurtarıcısı olduğunu iddia eden bir çok şarlatan kendilerine bağlı insanları felaketlere sürüklemişti.
Yakın tarihimizde Horasan göçmeni, Oguz boyundan olan seyyit Rıza Kürt milliyeçisi baytar Nurinin gazıyla bireysel özgürlükle inanç ve vicdan hürriyetini getiren, şeyhlik, şıhlık gibi insanı sömüren, köleleştiren düzeni kaldıran Laik Türkiye Cumhuriyetine savaş açmış, yılarca süren bütün barışçıl çabalara rağmen Laik düzene karşı gelmişti. Hatta ingilizlere Dersim generali olarak mektup yazmış, yardımda istemişti.
Laik Cumhuriyetle asla barışmayan ve karşı çıkan, Menemen yobaz isyanını başlatan gerici yobaz, bülent arınçınde dedesi olan şeyh mehmet efendiden bir farkı olmayan Seyyit Rıza sonuçta idam edilmişti.
Günümüzde ise açık olarak bu ilahi vasıfların kendinde olduğunu dillendiremeyen, lakin ona bağlı insanların onun sözünden çıkmadığı ve Dede olduğu ve hata yapmayacağına inanıldığı için bu avantajı kullanan izzettin doğan Aleviliğin dahada yozlaşması ve Fetullah cemaati içinde asimilasyonla erimesi için Cia sponsorlu, zamanının zır cahili Kürt Sait takipcisi T.C düşmanı hain Fetullah gülenle cami/cem evi projesiyle yine Alevileri parçalara bölerek birbirine düşman yapıyor, yine felaketlere sürüklüyor...