Çevrenize dünyada kaç insan ırkı vardır diye bir soru sorduğunuzda genellikle alacağınız yanıt bulundukları kıtaya özgü dört tür insan ırkı olacaktır.
Bu kesinlikle yalandır, fakat hepimiz böyle olduğunu düşünürüz.
Daha da beteri bu ırkların eşit şartlarda yaratılmadığı inancı insanların belleklerine yer edinmiştir.
Her tür ırkçı olusumunun temelinde de bu yatar.
Avrupalılar tarih boyunca ürettikleri kuramlarla belleklerinde yer edinmiş üstün ırktan oldukları tanımlamalarıyla kendilerini ifade eder olmuşlardı. 1907'de Vidal Lablache'ın çizdiği atlasta dünya insanlığını oluşturan ırkların bölgesel olarak yayılışı gösteriliyordu.
Lablache'a göre dokuz insan ırkını oluşturan ırklar şunlardı;
Siyah ve siyahımsı tenli insanlar, mongolidler, iran-hintliler, avrupalılar, berberi ve araplar, afrika Pigmeleri, kızılderililer olarak tanımlanan amerika yerlileri ve kuzey kutbuna yakın yerlerde yaşayan hiperboreenler.
Bu harita 20 yy ortalarına kadar okullarda milyonlarca fransıza ırkların ayrımı olarak okutulmuş, belleklerine yer edindirilmişti.
Carl von linne ise "Systema natura" isimli kitabında homo saphiensleri derilerinin renkleri ve bedensel özelliklerine göre dörde ayırıyordu.
Bunlar; asyalı, avrupalı, afrikalı ve kızılderililerdi.
1801'de insanlığın geçmişi isimli kitapta ırkların özellikleri belirtilerek beyaz insanın üstün olduğuna vurgu yapılmış, bir de insan evrimini gösteren görsel eklenmişti.
Bu görselin başında apollon, ortada bir zenci, en alttada bir orangutan vardır.
Ortada ki zenci ise evrimin kayıp halkasıdır. Yani evrimi tamamlanmamış yarı insan yarı maymunsu bir yaratıktır.
19'cu yüzyılın ortalarına doğru yeni bir bilim dalı ortaya çıkmıştı ,bu bilim dalı insanları kafa tası ölçülerine göre sınıflandırıyor ve ırklar arası derece bu biçimde belirleniyordu.
Bu asırlarda insanların ırksal özellikleri bilimsel olarakta ispatlanmış oluyordu!!!
Fransada "iki çocuk ile fransa gezisi" ad'lı çocuk kitabında dört insan ırkı olduğu belirtilerek beyaz insanın en mükemmel en kusursuz insan ırkı olduğu çocukların bilinç altına yerleştiriliyordu.
Bu kitabın 1877'den 1977 yılına kadar 8,5 milyon adet sattığını göz önünde bulundurur isek, en az 8,5 milyon çocuğun bu tanımlamalarla yetiştiğini de görmüş oluruz.
Avrupanın çeşitli devletlerinde buna benzer tanımlamaların yapıldığınıda göz önüne alırsak bu ırkçı tanımlamalarla bu insanların çocuklarını ırksal ayrımcılıkla büyüttüklerini anlamış oluruz.
Aslında bu yeni bir tanımlama değildi, bunun tarihi daha da eskilere dayanıyordu.
15 yy'da Portekiz ve İspanyolların Asya, Afrika yolculukları ve yeni topraklar keşfetmelerinden sonra Vatikan dünyayı ikiye bölerek yeni keşfedilecek topraklarda yaşayanları hiristiyanlaştıma görevini dönemin bu iki süper gücü olan ülkelere vermişti.
Vatikanın bu uygulaması, yeni keşfedilen topraklarda avrupalılara yeni ticari kapıları açarken bu toprakların zenginliklerini de kullanma hakkı veriyordu. Keşifler döneminin devamında dünyanın her yerine yayılan avrupalılar bu toprakları işlemek için insan gücüne ihtiyaçları vardı, bunu da çabuk hallettiler.
Afrikalı Zenciler sömürülen ülkelerde bedava çalıştırılan köleler yapılmıştı.
Alım satım şöyle işliyordu; Avrupalı köle avcıları afrika kıtasından köleler topluyorlar, bu köleleri amerika kıtasında çalıştırmak için zorla götürüyorlardı.
Amerika kıtasında bedavaya çalıştırılan insanların ürettikleri zenginlikler hem avrupadan göç etmiş olan beyaz insanı zenginleştiriyor hem de avrupa monarşisini ve kiliseleri besliyordu.
400 yılılk zaman dilimi içinde afrika kıtasından amerikaya köle olarak 25/30 milyon insan götürülmüş,en az 5 milyon insan gemi yolculuklarının zor koşullarına ve iskencelere dayanamamış, amerika kıtasına ayak basmadan yaşamlarını kaybetmişti.
Asırlarca süren kölelik geleneğinden beslenen avrupa, siyah tenli insanları sözlüklerinde beyaz insana köle olmak için yaratılmış siyah ırk olarak nitelemişlerdi.
Avrupa sömürüden edindiği zenginliklerinde yardımıyla askeri, bilim ve teknoloji olarak ileri bir seviyedeydi. Dünyanın diger milletleri bu dönemde ekonomik ve teknik olarak Avrupadan geri kalmıştı. Avrupalı aydınlar için bu ulusları uygarlaştırma ve hiristiyanlaştırma haklarıydı. O dönemde bu anlayış Avrupada hakim görüş olmuştu.
Bu görüşten yola çıkan avrupalılar neredeyse dünyanın her yerinde sömürü yerleşimleri kurmuşlar, sömürü pastasından pay alma yarışında olan bu ülkeler aralarında çıkan anlaşmazlıkları gidermek için 1885 Berlin konferansında afrika kıtasını kendi aralarında bölerek paylaşmışlardı.
1939-1945 yıllarından nazi almanyası beyaz insan aryanların üst ırk oldukları görüşünden yola çıkarak, üst ırk aryan uygarlığına zararlı gördükleri yahudileri, çingeneleri, melezleri, gayleri,bedensel özürlü hastalar gibi zararlı gördükleri insanların yok edilmelerinde bir sakınca görmemişlerdi.
1945 yılı nazi almanyasının savaşı kaybetmesinden sonra savaşı kazanan ülkeler nürümbergde ki yargılamalarda aryanizmi tartışmış, antisemitizmlikle almanyayı mahkum etmişlerdi.
Oysa almanyayı mahkum eden abd'de ırksal ayrımcılıkla ilgili durum hiçte iç açıcı değildi.
1861 Amerika iç savaşının çıkış nedenlerinde biri güneyli 11 devletin bedava iş gücü olarak gördükleri zencilerin köle olarak kalmaları gibi görüş ayrılığından kaynaklanmıştı.
Sonuçta güney federasyonu savaşı kaybetmis,birleşik devletler topluluğuna dahil edilmişdi.
Savaştan sonra kölelik kaldırılmıştı lakin ırksal ayrımcılık içeren kanunlar abd'de hala yürürlükteydi.
Bu kanunlarda siyahlar okul, otobüs, kilise, meslek edinme gibi kamu hizmetlerinden yayarlandırılmaz iken, siyah insanın beyaz insanla evliliğini yasaklayan kanunlara wasington eyaletinde kızılderililerde dahil edilmişti.
Hatta siyah tenli insanların beyazların çeşmelerinden bile su içmelerini yasaklayan kanunlar ancak 1965 yürürlükten kaldırılmıştı.
Günümüzde ise bilim, değişik insan ırklarının bedensel özellikleri değişik olsada hepsinin bir atadan geldiklerini kanıtlamıştı fakat Aynı ortak genleri taşıyan insanlar bu defa inançsal anlayışlarının farklı olmalarından dolayı ayrımcılık yapmaya devam ediyorlardı.
Tabiki islam inancında olan insanların bir kısmının görüşü olan müslüman olmayanların kafir, cehennemlik olduklarina dair görüşlerini yok saymayacağız.
Allah adına savaştıklarını söyleyen dinciler kendileri gibi inanmayan insanları Allah adına kahpece katlediyor, bu igrenç eylemlerinden dolayıda kendilerini Allah'ın sevgili, seçkin kulları olarak görüyorlardı.
İslamiyet içinde kendi tarikat veya mezhebinden olanları cennetlik, diğerlerini cehennemlik olarak görenlerin kilise içinde yer edinmiş evanjilist aryanistler ve siyonistlerle hiç bir farkları yoktur.
Siyonistler kendilerini Adem'in ikinci eşi Havva'dan, diğerlerini şeytanla işbirliği yapan Lilith'ten doğanlar olarak gördükleri için kendileri efendi, Tanrı'nın seçkin kulları, diğerlerini ise şeytan'ın zürriyetinden gelen, yahudilere hizmetçi olarak yaratılmış alt sınıf insanlar olarak görürler.
Vatikan ise hiristiyan olmayanları Lilith'ten doğma, şeytanın zürriyetinden olanlar olarak görür.
Irksal olarak aynı anadan,aynı babadan doğan, deşisik inançlardan olan kardeşlerin birisinin nasıl şeytanın zürriyetinden olduğunu vatikana sormak gerekir.
Yok biz bunu inançsal olgu olarak söyledik derse, insan neslinin Adem'in eşleri Lilith ve Havva'dan türemiştir inancını nasıl açıklayacak !!!
Görünüşte vatikan hiristiyan olmayanları ırksal olarak ayırmaz, hiristiyan olmayanları inançsal olarak şeytanın yolundan giden cehennemlik, sapkınlar olarak gördüğü için hiristiyanlığı kabul etmeyenlerin katledilmelerinde bir sakınca görmemişti.
Vatikan'nın görevlendirdiği şarleman avrupada pagan inançta olan insanları çoluk çocuk demeden soykırımla yok etmesi buna örnektir.
Hatta vatikan amerika yerlilerinini katleden ispanyol konsistatorların babarlıklarına onların ruhlarını şeytandan kurtarıyorlar diye fetvalarıyla destek vermişti.
Vatikan baştan amerika kıtasındaki yerlilerin ruhlarının olmadığını söylemiş fakat yerlilerin de aynı diğer insanlar gibi özellikler taşımalarından dolayı tutmayan sahtekarlıklarını savunmak için bu defa, Tanrı lanetli kullarını amerika kıtasında topladığına inanmanın hiristiyanlığın iman şartı olduğunu öne sürmüştü.
Bu vatikan için bir taşta iki kuş vurmaktı.
Hem hiristiyanlığa zararlı gördükleri Maya, Astek gibi uygarlıkları ve inançlarını yok ediliyor, hem de bu uygarlıkların tonlarca altınlarını ispanya kralı ile paylaşılıyordu.
Aradan asırlar geçse de vatikan aslında hiç değişmemişti. Vatikan ikinci dünya savaşında yahudilerin,çingenelerin, hiristiyan olsada asya ve Afrika kökenli insanların öldürülmesinde hiç sakınca görmemiş, nazi eveque'leri savunmuş ve nazileri vatviz ederek kutsamıştı!!!
Evanjilist aryanlar İsa'nın israil oğullarından olmasına rağmen, İsa israil oğullarının içinde kaybolmuş ayran ırkından olduğunu iddia ederek İsa'dan geriye gittikleri sinsileyle Adem'i de aryan yaparlar. Kendilerinide aryanlar olarak Havva'nın çocukları, Tanrı'nın sevgili, üstün ,seçkin ırkı,yahudilerde dahil hiristiyanda olsa Asyalı ve Afrikalıları şeytanın zürriyetinden gelen insanlar olarak görürler.
Aryan uygarlıklarına zarar verdiklerine inandıkları bu insanların katledilmesinde üstün uygarlıklarını ve varlıklarını korudukları için bir sakınca görmezler.
Günümüzde avrupa ülkelerininde içinde bulunduğu, abd, rusya gibi ülkelerde sayıları milyonları bulan bu insanlar,iletişimin hızlı ve anında binlerce insana ulaşmasının verdiği kolaylıkla ortak eylem planı belirliyorlar, olası bir savaşa hazırlanıyorlar.
Bu ırkcı oluşumun beyin takımından olan Richard G. Butler'in kurduğu "Church of Christian Aryan Nations" şemsiyesi altında irili ufaklı nazi faşist,ırkçı kuruluşları toplanıyorlar.
Hatta İncil'de yazan Tanrı tarafından vaad edilen toprakların amerika kıtası olduğunu iddia ediyor,anglo saxson olanları da Tanrı tarafından seçilmiş insanlar olarak bu kıtanın gerçek sahipleri görüyorlardı. Bu nedenlerden dolayı da amerika kıtasına sadece beyaz hiristiyan insanların hükmetmesi gerektiğini söylüyorlar.
Amerika kıtasının ekonomik yapısına bakılınca bu kıtanın zenginliklerinin beyaz aryanlarla üç aşağı beş yukarı aynı inanç ilkelerini savunan siyonistler tarafından sömürüldüğü ve hükmedildiği de bir gerçek.
Aryan sözcüğünün kök anlamlarını araştıran 19 yy araştırmacıları sadece hint dilinde seçkin anlamına gelen "Aryos" sözcüğünü bulabilmişlerdi.
Oysa bu ayrıntılı,kapsamlı kök anlamlarını içeren bir yanıt değildir.
Günümüzde bile bu tanımlamadan hariç, köken olarak hangi dile ait, hangi bölgede, hangi anlamlarda kullanılmış hiç bir bilgi yoktur.
Sözcük sonundaki eke bakar isek eski yunanca bir sözcük diyebiliriz .
Sözcüğün sonuna iki harf eklemeyle sözcüklerin köken anlamları yunanca oluyorsa, sümerlerde uzun ömürlü anlamına gelen Nuh peygamberin ismi olan Ziusudra'ya yunanların Sisutros'a çevirmeleri bu sözcüğü ne kadar yunanca kökenli bir sözcük yapıyorsa, aryos sözcüğü de işte o kadar Yunanca veya hint-avrupa diline ait bir sözcük olur.
O kadar kitaplar yazılmış, o kadar kendilerini tanımlamışlar lakin aryan sözcüğünün kök anlamlarını bulamamışlar !!!
İngiliz dil bilimcilerinden 1788'de Jones 1813'de Young avrupa dillerinden olan latince, keltce, arnavutçanın ve anglo saxson dilerinin aynı dil ailesinde olduklarını söylüyor, bu dillerin toplamına da hint-avrupa dili ismini veriyorlardı.
Bu tanımlamadan sonra bir kısım avrupalı daha da ileri gidiyor bu dilleri konuşan insanların aynı etnik kökten olan insanlar olarak aryan'lar olduğunu söylüyorlardı!!!
Bu kuramlarına dayanak olarakta kimine göre hazar denizi kenarından, kimisine göre baltık denizi kenarında varolmuş hayali bir kabilenin avrupa içlerinde melelezleşerek diger insanlar içinde kayboldular iddiasında bulunuyorlardı.
Bunun gibi kuramlar üreten bazı insanlar, avrupa toplumu içinde hala bozulmamış arı ırkın var olduğunu, kendilerininde bu bozulmamış üstün ırktan olan insanlar olduğunu iddia ediyorlar.
Bu kuramı ilk ortaya atanlardan 1816-1882 yıllarında yaşamış fransız yazar ve diplomat olan Joseph Arthur de Gobineau,"insan ırkları arasında eşitsizlik" isimli denemesinde avrupa monarşisini oluşturan yönetici kadrolarının hepsinin hint-avrupa ırkından olan üstün aryanlar olduklarını iddia etmişti.
Gobineau'nun kendisininde fransa kraliyet ailesinden olması nedeniyle kendisinin de bu üst,seçkin insan sınıfına koyması toplumu bilgilendirmekle yükümlü eğitimli, aydın insanlarda herhangi bir rahatsızlık vermemişti.
Bu dönemde genel anlayış şuydu; Üstün aryan ırkından olan avrupalı aydınların geri kalmış, uygarlaşamamış, evrimi yarım kalmış diger insanları evcilleştirmek görevleriydi.
Avrupalı seçkin, aydın kesim sömürüyü ve köleliği meşrulaştırmak için bu tür kuramları sürekli üretiyorlardı.
Gobineau'dan sonra üstün ırk aryan kuramı diğer avrupalılarca daha da kapsamlı bir biçimde kullanılmaya başlanmıştı.
1871'de yahudi inancında olan Rabin Abraham Geiger'in oğlu Ludwig Geiger orta avrupayı aryanların evi olarak nitelemişti.
1878'de Teodor Poesche aryanların kuzeyli avrupalılarla aynı özellikleri taşıdıklarına hüküm etmişti.
1883 ve 1891 yılları arası Karl Penka aryanların fiziki özelliklerini sarışın,uzun boylu,mavi gözlü insanlar olarak nitelemişti.
Bu dönemde avrupalı aydın yazar çizer takımı kendi ırklarını yüceltmek için geneli bu tür kuramlar üretiyorlardı.
Hatta siyah tenli insanların insandan çok maymuna daha yakın,maymun özellikleri taşıyan yaratıklar olduklarına hepsi inanıyordu.
Bu inançtan dolayı bir köpeğe, bir kediye, bir ineğe nasıl davranılıyorsa beyaz olmayan alt insanlara da bu tür davranışta bulunmak doğal karşılanıyor, zenciler hayvanat bahçelerinde hayvan gibi sergileniyordu. Darwin ise bu anlayışa yeni bir kuram üretmişti, Darwin için zenciler evrilememiş hayvanlar,asyalıları ise evrimi yarım kalmış insanlardı.
Bu anlayış üstü kapalıda olsa hala günümüzde uygulanmakta. şöylekine ;sömürü ve köleleri kullanarak elde edilen kazanımla servetler kazananların torunları olan sermayeyi ellerinde bulunduran seçilmişler olduklarına inanan sionist ve aryanist evanjilistler, artık ülkeleri sömürmek,insanlarınıda çağın çağdaş kölelerine dönüştürmek için eskiden uygarlık götürürerek evcilleştiriyorlardı, şimdi demokrasi götürerek uygarlaştırıyorlar !!!
Üstün ırk aryanizm ve seçilmiş millet sionizm anlayışı aslında İncil ve Tevrat'tan esintilenerek oluşmuş diğer ulusları köleleştirmek için uydurulan kuramlardan ibarettir.
Bu anlayış sadece avrupalılara has değildir.
Adı değişikte olsa müslüman emevi ve abbasilerde buna benzer üstün ırk anlayışları vardı.
Ortaçağda araplar zencileri Nuh peygamberin lanetli oğlu Ham'ın soyundan gelenler olduğuna inanıyorlardı. Bilimsel bulgularla ilgili tespit ve görüşler bunun böyle olmadığını ispatlamış olmasına rağmen bilim ile bağları kesilen milyonlarca günümüz müslümanları hadislerde de geçen bu arap ırkçılığı saçmalığına inançsal olgular gibi iman etmektedirler.
Buna benzer tanımlamayı zamanının Harun Yahya şarlatanı olan Sait Nursi adıyla ün yapan Said'i kürdi kazakları, özbekleri, tatarları yani türklerin hepsinin Nuh'un lanetli oğlu Yafes'in çocugu olan mecücün soyundan oluşmuş ulus tanımlamasıyla şeytanın zürriyetinden gelenler olarak niteliyordu.
Oysa Nuh peygamberin ön Türk sümeri olduğu tarihi bir gerçektir. Sümerlerde Ziusudra isminde olan Nuh peygamberin ismi uzun ömürlü anlamına geliyor. Sümerlerde "Nebu" ünvanı olan Ziusudra'nın(Nuh peygamber) yaşadığı uygarlıkda Nuh isminin kökenini oluşturan "NU" sözcügünün anlamı bütün turani dillerde insanlık demektir.
Saçma kuramlar üreten, işkembe-i kübradan sallayan sözde din adamları olan zır cahiller bu bilgileri öğrendikten sonra nesillerini nerelere dayandıracaklar bayağı bir merak konusu.
Emevi ve abbasi müslüman araplar ise Ham soyundan gelen zencilerin köle ve hizmetçi olarak kullanmalarında bir sakinca görmemişlerdi.
Onlara göre sami olan araplar Allah'ın sevgili kulu olan Nuh peygamberin sevgili oğlu Sam'ın soyundan gelenlerdi. Bu nedenlerden dolayı lanetli Ham'ın soyundan gelen zencilerin her tür şartlarda kullanılmalarını dinin emri olarak görmüşlerdi.
Hatta bir çok emevi, abbasi arap yazarı zencilerin hayvanlardan bir farklarının olmadığını ileri sürüyordu.
Belleklere büyük matematikci, siyasetci, felsefeci olarak yer edinen tunus doğumlu İbni Haldun, zencileri köle olarak doğan, kölelelikten geri dönüşümleri olmayan, insanlara uzak hayvanlara daha yakın yaratıklar olduğuna hüküm etmilmiş, kuzey afrikalı araplar zencileri kafir sözünden türetilmiş Kafr'lar olarak nitelemişlerdi.