İnsanlığın ilk kağanı Atapa/Atana ve ilk yaratılış destanı.
Almanyada yaşayan, Martin Lütherking üniversitesinde profesör olan eski ortadoğu mitolojisi uzmanı Sindia Winkelman Atana/Atapa öyküsünün izlerini M.Ö. 10 binli yıllara kadar uzandığını keşfetmişti.
40 bin yıl öncesine dayanan Anu,Karakum Göksuri uygarlığı buluntuları Winkelmanı gerçektende haklı çıkarıyordu. M.Ö 3/4binli yıllardan kalma silindir damgalarda öyküsü anlatın Atapa/Atana'nın Karakum kent kalıntılarında 10 binlerce yıl öncesinden kalma heykelcikleri bulunmuştu. Uygarlık ve inançlarda öyküleri anlatılan Atapa/Atana'nın en eski dört uygarlık çıkış anlatımları şunlardır;
AKAD/BABİL ANLATIMI.
Sümerlerden sonraki dönemlerde oluşun Babil uygarlığı yazıtlarında Ea/Enki Atapa'yı yarattıktan ve tapınağının görevlisi yaptıktan sonra insan üstü özellikler vermiş ama ölümsüzlüğü vermemişti.
Tapınağın dini uygulamalarından sorumlu Atapa her gün ekmek pişiriyor, sunu masasını hazırlıyor sonra balık tutmaya gidiyordu. Bir gün Suhutu isimli rüzgar kuşu çok güçlü üflemiştiki Atapa suyun dibini boylamış,gemisi batmıştı.
Sinirlenen Atapa o kadar hırsla lanet etmiştiki rüzgar kuşunun kanadı kırılmış, yedi uzun yıl rüzgar üfleyememişti.
Tengri Anu'nun ulağı İlabra Atapaya olup bitenleri sorduğunda Atapa sakince, sadece düşüncenin gücüyle rüzgar kuşunun kanadını kırdığını anlatır. Ulağının anlatımlarından sonra Tengri Anu ölümlü birinin nasıl bu güce ulaştığını merak eder ve Atapa'yı huzuruna getirtir. Ölümlülerin yediği ekmeği yemesi, ölümlülerin içtiği suyu içmesi için dünya ya tekrar gönderir. Dünya ya döndünkten sonra Enki Atapayı uyarır, Anu'nun önerdiği yiyecekleri yememesini, yas giysilerini giymesini ve göksel dünyanın bekçi tanrılarına saygı göstermesini ister.
Günün birinde göksel alemin iki bekçisi Atapa'ya neden yas giysilerini giydiğini sorarlar. Atapa ülkesinde iki tanrının olmadığını söyler. Bekçiler bu tanrıların isimlerini sorarlar. Atapa bunların Dumuzi ve Ningiszida olduklarını söyler. Bu yanıt iki tanrısal bekçiler olan kendilerinin isimleridir, mutlu olurlar. Sonra Tengri Anu'ya Atapa hakkında iyi sözler ederler. Tengri Anu sorununu anlatması için Atapayı huzuruna tekrar çağırtır. Atapa'nın anlatımları hoşuna giden Tengri Anu önceki kararından döner, yardımcılarından ölümsüzlük ekmeği ve suyunu getirmesini ister. Fakat Atapa Enki'nin uyarısına uyar, Tengri Anu'nun sunduğu ekmek ve suyu ret eder.
Tengri Anu, bilinçsizce ölümsüzlüğü ret eden Atapa'ya çok güler ve verdiği fırsatı kaçırdığını söyledikten sonra tekrar ölümlü olarak Dünya ya gönderir.
ELAM ANLATIMI.
Sümer uygarlığının doğusunda sınır komşusu olan, Sümerler gibi aynı eklemeli yazım özellilerini kullanan Elamlıların yazıtlarındaki şiirsel anlatım zamanın ve kentlerin olmadığı, Tengri'nin gökte olduğu söylemle başlar; " Hiç bir yerde kağanlık kurulmamıştı... İştar, kendine insanlar içinde dini temsilci, ülke için bir kağan arıyordu...Tanrı yeryüzüne iner. Burdan sonraki anlatımda kartalın yılanın yavrularını yemesine kadar süren dostluklarının öyküsü edilir. Yılan ağzını açar ve kartala "Gel, Şamaş/Gün Tengri'nin huzurunda dostluk antlaşması yapalım" der. Gün Tengri önünde dostluğu bozanın aşağı tamu ya (cehenneme) düşmesi yemininden sonra beraber bir dağa tırmanırlar ve bir kavak ağacında yavrulamak için yaşamaya başlarlar. Ağacın gövdesinde kartal, yüzeye yakın köklerinin dibinde de yılan yavrular. Kartalın yavrularını büyütüp kanatları güçlendikten sonra kalbinde kötü düşünceler oluşur ve dostunun yavrularını yer.
Kartalı tanrılar ceza olarak ölmesi için bir çukura atarlar. Elamlılarda adalet tanrısı şamaş/Gün Tengri neslinin devamını sağlayacak olan bitki karşılığında Atana'yı kartalı kurtarması için gönderir. Kartal kanatları üzerinde Atana'yı göklere çıkartır lakin Tengri katına çıktıklarında Atana kartalın üzerinden yere/dünyaya düşer. yazıtta insanın Tanrı katına asla ulaşamayacağı anlatılır.
SÜMER ANLATIMI.
Mezopotamyada oluşmuş bütün uygarlıklarda öyküsü anlatılan, Sümer uygarlığında M.Ö.2500'lü yillardan kalma yazıtlarda Atapa'nın ismi Atana olarak geçer. Avrupa dillerinde ise Etana olarak söylenir.
Sümer yazıtlarında öykü yılan ve kartalın dostlukları ve dostluklarının bozulmaması için bozanın başına gelecek en kötü dileklerle ve tamu üzerine ettikleri yeminle başlar. Dağ da yaşayan iki dost, yemek bulmak gibi görevlerini ortaklaşa yapıyor, yavrularını bir kavak ağacının gölgesinde büyütüyorlardı.
Kartalın yılanın yavrularını yemesiyle başlayan düşmanlıkta yılan intikam için Gün Tengri'den akıl ister. Tengri'den aldığı akılla bir inek leşinin içine gizlenen yılan kartalın gelmesini bekler. Kartal yaklaştığında kartala saldıran yılan kartalın uçamaması için kanatlarını kırar ve ölmesi için bir çukura atar. Tufandan sonra Kişh kentinin ilk kağanı Atana burdan sonra öyküye dahil olur. Yaralı kartal çukurdan kurtulması için Tengri'den birinin o'na yardım etmesini, oğlu olmayan Atana'da neslini devam ettirebilmek için yakarmalarında Gün Tengri'den sürekli bir oğul istemektedir. ikisine yeni bir fırsat veren Şamaş/Gün Tengri Atana ya neslini devam ettirebileceği bitkinin göklerde olduğunu, bu bitkiye ulaşmasına yardımcı olacak yaralı kartalı bulmasını söyler.Lakin kartal baştan Atana'nın yardımını kabul etmez, Atana uzun uğraşlar sonucu kartalı ikna eder.
Kartalın sırtında başlanan yolculukta o kadar yükseklere çıkarlarki dünya görünmez olur. Göklerde Tengri'nin huzuruna yaklaştıkça yükseklikten ve gördüklerinden korkan Atana kartala durması için yalvarır. Korkuya kapılan Atana kartalın sırtından düşer. Kartal Atana'nın yere çakılmasına ramak kala havada yakalar. Öykünün anlatıldığı yazıtın bundan sonraki bölümün kırılmış olmasından öykününün sonu bilinmemektedir ama mutlu sonla biten bu anlatımdan başka öykülerin anlatıldığı Sümer yazıtlarında Atana'nın oğlu olduğu ve neslini devam ettirdiği anlatılır.
Sümer,Gılgamış destanının anlatıldığı baska yazıtta Tengri'nin piri anlamına gelen Tengri'nin kadın kağanı İn Anna sel sularından efsanevi hulupu isimli ağacı kurtarmış, Uruk kentindeki kutsal bahçesine dikmişti.
Agaç iyice büyüdükten sonra İn Anna ağaçtan kendine yatak ve taht yapmak ister. Lakin ağacın altında hiç bir büyünün işlemediği yılan yuvası vardır. Ağacın dalları arasında ise "İm Gugu(kuşu)" isimli, ünlü fırtına kuşuda denilen devasal muhteşem bir kartal yuva yapmıştır.
Hulupu isimli ağacın gövdesinin yüksek kesiminde birde ev bulunmaktadır, bu evde Kısıkıl Lilla isimli bir kız yaşamaktadır.
Kramer'in çevrisinde hulupu isimli ağacındaki evinden uzaklaştırılan, ismi "gök yüzünün bakir temiz saf kızı" anlamına gelen Kısıkıl Lilla Gılgamışında yardımıyla korku içinde çöle kaçmıştı.
Kısıkıl sözcüğünün başındaki "Kıs" eki hiç bir değişikliğe uğramadan ergenliğe erişmemiş, kadınlığa hazırlanan kız, göksel anlamına gelen "Lil" sözcügünü günümüz Türkçesinde yel anlamında kullanmaktayız. Musevi ve hiristiyanlık inançlarının kutsal metinlerine Sümerce bu ismin son eki Lil-La, akadlarda Lilitu olmuş sonrada Lilith olarak bu inançlara girmişti. Bu sözcüğün anlamıda sadece "Göksel" veya "Rüzgarsal"dır.
Kısıkıl Lilla'nın Musevi ve İsevi inaçlarında nasıl şeytani bir varlığa dönüştürüldüğünü aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.
https://kokler-ve-kanatlar.webnode.fr/products/adem%27in-ilk-e%c5%9fi-oldu%c4%9funa-inan%c4%b1lan-ilk-feminist-lilith-efsanesi-ve-ibrani-iftiralar%c4%b1-/
ANU, KARAKUM GÖKSURİ ANLATIMI.
Dünyanın en eski, insanlığın ilk kağanı Atana/Atapa efsanesi.
Yazının henüz icat edilmediği çağda Karakumda insanlar öykülerini ve inanç olgularını kazıdıkları ortası delik sert taştan yapılmış muska/nazarlık ve ucunda delik olan silindir damgalara kazımışlardı. Pişmiş toprağa yazılmış olan Sümer yazıtlarından daha sağlam olan, boyunlarında takı olarak taşıdıkları anlaşılan taşlara işlenmiş inançsal öyküler hiç bozulmadan günümüze kadar ulaşmıştı. Bu damgaların bir kısmını Türkmenistan karakum kazılarından çıkartan İtalyan arkeolog Gabrile Rossi Osmida kendi imkanlarıyla kazılar yapan arkeolaglardan da aldığı damga ve muska/nazarlıkların ölçümsel boyutlarına sadık kalarak Türkmen ressama büyük boyutlarda çizdirimişti.
M.Ö. 3/4 bin yıl öncesinden kalma muskalar olan nazarlıklar ve silindir damgalar hamur üzerinde çevrilince en eski uygarlık kalıntılarında kartal ve yılanın öyküsü şöyle başlıyor ; Kartal ve yılan insanların olmadığı bir çağda yaşam ağacında barış içinde yaşıyorlardı.
Bir gün kartal kalbinde ve beyninde kötü düşünceler hisseder. Sonra yavrularıyla yılanın yumurtalarını yemeye karar verir ve yumurtaları yer.
Tanrı'nın yardımıyla yılan intikam almak için ölü bir hayvan leşinin içine saklanır. Kartal tam leşi yemek için konduğunda, yerinden çıkan yılan kartala saldırır. Kartaldan intikamını alan yılan, yaralı kartalı çıkamayacağı bir çukurun içine atar.
Karakum Göksuri uygarlığına ait silindir damga ve amületlerinde anlatılan öykü, her görüntü tarihin bir dönemine şahitlik ediyordu.
Yeni bir gücün doğumunu parçaları birleştirince anlayabiliyorduk ancak.
Bu Atana'nın, insanlığın ilk kağanı'nın doğumuydu.
Damgalarda anlatılan öykü şöyle;
Atana'ya Tanrı tarafından kağan'lık verilir. Lakin Atana varis bırakamaz, çocuğu yoktur,olmazda.
Yılana ihanet etiği için cezalandırılan kartalın atıldığı çukura iner ve kartala anlaşma teklif eder. şöyle der; "eğer beni sevgi Tanrıçasına götürürsen seni özgür bırakır, yaralarını iyileştiririm der.
Kartal teklifi kabul eder ve Tanrı'ya doğru yükselirler.
Karakum uygarlığında Tengri'nin ancak bir kadın ve ana kadar şefkatli,koruyucu ve güzel olabileceği için kadın olarak betimlenmişti.
Yolculuğun sonunda Atana bereket Tarıçasıyla buluşur, ve sorununu anlatır. Tanrıça Atana'yı dinledikten sonra neslini devam ettirebilmesi için yaşam suyu dolu bir kadeh verir.
Güç erkektedir artık.
Babadan oğula geçerek devam edecek kağanlık geleneği başlamıştı artık. Atana'ya kağanlık verilmeden önce dünyada kadınların yönettiği anaerkil düzenden ataerkil düzene evrilmeninde başlangıcını gösteren yazıtlarda anlatılan öykülerden dolayı Atana/Atapaya insanlığın ilk kaganı/kralı denilmişti.
İNANÇLARDA BENZERLİK VE ORTAK NOKTALARI.
Sümerler çivi yazısını icat etmeden önce Tengri'ye inanan Karakum Anu uygarlığı ve Elamlıların ilk yazım biçimleride aynıydı.
Akadlar sami dillerin kökeni olan eski aramice konuşmuş olsalarda bilim ve dinsel anlatımlarını Sümer çivi yazısını kullanarak ön Türkçe Sümerce yazmışlardı. Sümerce bilimsel, inançsal dil ve yazım olarak M.Ö. 500'lü yıllara kadar kullanılmıştı.
Karakum Anu kökenli Sümer Tengri inancı olgu ve kağanları Asur ve Babil lehçeleri gibi ayrımları olan Akad, Hitit ve eski Yunan uygarlıklarının inançsal tanrılar panteonlarını oluşturmuştu.
Öykülerde konusu edilen yaşam ağacı Musevilik ve Hiristiyanlıkta meyvesinin yasak olduğu bilgelik, Kuranda Allah'ın Ademe dokunmasını yasak ettiği ağaç benzerliği.
M.Ö. binli yıllarda oluşmuş Zerdüştlük inancında da Zerdüşt'ün göklere yükseldiği, cennet ve cehennemi gördüğü, meleklerle ve Tanrı ile görüşdüğü inanıcı neredeyse anlattığımız Atapa/Atana öyküleriyle aynı.
Elamlılarda anlatılan öykünün aynısını günümüz Tengri inancında olan Türklerde de hala görüyoruz. Şöylekine, şamanlar binek olarak kullandıkları Barak isimli köpek üzerinde ruhsal olarak yükselmeleri Tengri'nin aydınlık dünyasının giriş kapısı olduğuna inanılan kutup yıldızına kadardır, burdan öte geçilirse yanarak yok olacaklarına inanırlar. Elamlılarda Atapada Tanrı'nın seviyesine çıkamamış düşmüştü.
Tengri inancında olan Türklerde kutup yıldızı göğün kapısı olarak algılanırdı.
Geçmiş zamanlardan beri Türkler Kutup yıldızına değişik isimlerle anlamlar yüklemişlerdi. Kutup yıldızı Türkler için kökleri yerin dibinde olan göğe yükselen demir ağaçtı.
Uygurlar daha çok saygı göstererek buna altın kazıkta demişlerdi.
Türklerin "demir kazık" veya "altın kazık" dedikleri kutup yıldızı, diğer bütün burçların eksenini teşkil ediyordu. Artık diğer burçlar, onun etrafında dönüyorlardı. Kutup yıldızına en yakın olan burç, küçükayı takım yıldızı idi. "Türklere göre bu burç, Kutup yıldızına takılan bir araba oku ile arabayı çeken iki at'tı. Bunlar bir eksen etrafında, bir yörünge üzerinde gök yüzünde dönüp duruyorlardı. Ondan sonra gelen Büyükayı takım yıldızı da, 7 kurt veya 7 vahşi köpekdiler. Onlar da bu iki atı yemek için, gökte onları kovalayıp dönüyorlardı. Fakat yaşamı anlatan ağacada vurgu olan demir kazığa, yani Kutup yıldızına demir zincirlerle bağlandıkları için, atları tutamıyorlardı. Zincirlerini kopartıp , atları tutmuş olsalardı, yaşamın sonu gelecekti". Kırgız Türkleri bunu demekle, Gök ve Tanrı'nın büyük düzeninden söz açıyorlar ve evrenin varlığını ve yokluğunu bu düzenin devamına bağlıyorlardı.
Gılgamış destanında konusu edilen, yaşam ağacında evi olan Kısıkıl Lilla Akadlarda kötülüğün anası Lilitü, Musevi ve İsevilerde Havva'dan önce Ademin ilk eşi Lilith ismiyle Cennette Havvayı kandıran altı yılan üstü kadın şeytanımsı bir varlığa dönüştürülmüştü.
Uygarlıklarda konusu edilen Atapa/Atana öyküsü Hz Muhammedin miraç anlatımına çok benzer.
Alevilik anlatımında özetle, Peygamber Burak isimli bir binek(katır) üstünde Tanrı'ya yükselirken bir aslan yolunu keser. Gaipten bir ses gelir. "Parmağındaki yüzüğü aslanın ağzına atması" istenir. Pergamber yüzüğü aslanın ağzına atar ve yolculuğuna devam eder. Dönüşünde öyküsü anlatılan kırklar cemi sonunda Peygamber imam Ali'nin parmağında, Miraça çıkarkan "aslana" verdiği yüzüğü görür. imam Ali'ye sarılır, O'nu bağrına basar.
Sünni Miraç anlatımında hz.Muhammed göklerin yedi katına çıkmak için ''burak'' adlı katırla mescid-i aksaya gider.... Oradan merdivenle gökyüzünün katlarını çıkmaya başlar. her katta oturan, hz İbrahim'i, hz Musa'yı, hz İsa'yı ve diğer bütün peygamberleri selamlar.
Cebrail’in Sidretü’l-Münteha’dan ileriye geçememesi üzerine yolculuğunu tek olarak sürdürmüş, zaman, mekan ve yönün olmadığı ifade edilen katta Allah ile aracısız görüşür.
Necm Suresi 14.15 ayetlerinde de miraç yükselişi olduğuna inanılan anlatımda konusu edilen Sidretü’l-Münteha ağacının Anu, Karakum ilk uygarlık yaratılış anlatımındaki yaşam ağacı ile benzerlikleri vardır.
En çarpıcı benzerlik Atana/Atapa'nın öyküsü ile Kevser suresinin inmesine neden olan Peygamberin öyküsüdür.
Kalu beladan beri var olduğuna inanılan Tanrı inancında, Tanrı tarafından seçilen temsilciler sürekinin tarihi kanıtlarını Anu uygarlığında ve buradan göç eden Sümer yazıtlarında ve semavi inançların kitaplarında da görmekteyiz. Mekkeli eski inanç inananlarının peygamberin erkek evladı olmamasından, nesli kesik diye alay ve hakaret etmelerinden sonra Allah, Kuran da peygambere " biz sana kevseri verdik" diyordu.
Bu surede peygamberlik süreğinin çok öncelere dayandığını, Peygamberinin soyunun imam Ali'nin oğulları imam Hasan ve Hüseyinle devam ettiğine vurguyu görüyoruz. Ali İmran 33'de "Gerçekten Allah, Ademi, Nuhu, İbrahim soyunu ve İmran soyunu alemler üzerine seçkin kıldı" söylemi tarihi 40 bin yıl öncesine dayanan Atana/Atapa'nın neslinden diyeceğimiz, aynı nesilden olmasada inançsal olarak Nu ünvanlı Nuh peygamber olan Ziusudra, M.Ö.2000'li yıllarında yaşamış İbrahim peygamberin yel ve göksel anlamına gelen Ha"lil" ünvanı olması ve bu peygamberlerin Sümeri olmaları Tengri inancınının ilk temel inanç olduğunu gösteriyordu.
Kurdukları kentlerinde inşa ettikleri "Absu" mabedi isminde ve Uruk kenti kağanlarından olan Dumuzinin eşi olan Tengri'nin kadın kağanı İn Anna'nın heykelinde elinde tuttuğu Abu yaşam suyuyla betimlemesinde de Atapa/Atana'nın Tengri Anu'dan neslini devam ettirebilmek için aldığı yaşam suyunu görüyoruz. Atapa ile hz Muhammed arasında tarihi bulgulara göre 40 bin yıl gibi çok uzun bir zaman dilimi olmasına rağmen ortak noktalarının tarihi belleğe yazılmış olması gerçekten de çok ilginç.
İkisininde neslini devam ettirecek oğulları olmaz,
İkisinede neslini devam ettirebilmek için yaşam suyuna vurgu vardır.
Atapa/Atana Tengriden neslini devam ettirecek abu yaşam suyunu ilk o aldığı için abu yaşam suyunun başıdır. Hz Muhammete de Allah tarafından Cennette olduğuna inanılan kevser havuzu verilmiştir. Alevi inanç düşüncesinde bu havuzun başında hz Muhammet olduğuna inanılmış soyunun imam Ali ile devam ettiği içinde imam Ali'ye ilahi varlığın armağanı yaşam suyunun sakisi(su taşıyıcısı) denilmiştir.
Örnek olarak alttaki deyişi verebiliriz;
Serimizde esen sevda yelidir.
Bizi sarhoş eden aşkın selidir.
Muhammet kevserdir saki Ali'dir.
O saki elinden mestaneyiz biz.
40 bin yıl öncesi inanç ile son din olduğuna inanılan İslamın bu kadar birbirlerine benzeyen ilintileri olması bence tesadüf eseri olamaz. Bana göre bu bilgiler kalu beladan beri var olan inancının Tengri inancı olduğunu, İslamında bu inancın, yada bu inançtan beslenmiş olan son inanç olduğunun göstergesidir... Semavi inançlarda öyküsü anlatılan, bu inançlara göre ilk insan olduğuna inanılan Adem peygamberin özellikleri Atapa/Atana ile neredeyse aynıdır. Keza Adem ismi Türkçe Adam/Atam sözcüğü kökenli olarak Yahudilik ve Hiristiyanlık gibi semavi inançlarda olan ulusların dillerine insanlık anlamında girmiştir.
Atapa/Atananın semavi inançlarda Adem olduğuna dair anlatımın ayrıntıları.
https://kokler-ve-kanatlar.webnode.fr/products/ilk-insan-adem%2c-havva-yarat%c4%b1l%c4%b1%c5%9f%c4%b1na-dair-tarihi-ger%c3%a7ekler-ve-yalanlar-/