Kabe'yi kim yaptı ? Araplar ve ibrani yalanları.

Kabe'yi kim yaptı ? Araplar ve ibrani yalanları.

Araplar ile ilgili olarak verilen genel bilgi, İbrahim peygamberin ikinci eşi olan Mısır'lı Hacer'den doğma İsmail'in soyundan 
gelenler oldukları söylenir. Arap geleneğine göre İslam peygamberi Hz Muhammed'in ve Arapların atası İsmaildir. Öte yandan yahudi ve müslüman kaynakları İbrahim peygamberin ilk karısı Sara'dan olan İshak'ın oğlu Yakub'un soyundan gelenlerin İsrail oğullarını 
oluşturduğunu söylerler.
Kuran ise İbrahim peygamber konusunda Ali imran 67'de O'nun ne yahudi, nede 
hiristiyan olmadığını söyler.
M.ö. 2000'li yıllarında Sümer Ur kentinde yasamış olan İbrahim peygamberin yahudi olmasıda mümkün değil, çünkü o dönem daha yahudilik diye bir inanç, İsrail oğulları diye bir kavim dünyada henüz oluşmamıştı.
Arapların millet olarak daha çok sonraları tarihte yerlerini almalarından dolayı kök kimlik olarak Arapların İsmailden sonra oluştuklarını iddia etmek tarihi verilerle uyuşmamaktadır.
Eski ahit İncilde (Telvin/yaratılış 11:27-31; 15:7.) ise İbrahim peygamber 
daha sonraları Ur kentini ele geçiren Keldaniler döneminde yaşadığı belirtiliyor. İncil yorumcuları Ur kentinin çok sonraları keşfedilmesi ve 
İncilin yazıldığı çağda bu kentin bilinmemesini bir mucize olarak öne sürmektedirler !!!
Oysa Keldani uygarlığının en parlak dönemi m.ö. 700'lü yıllarıdır. Tarihçiler bu uygarlığın oluşumunu en geç m.ö. 800'lü yıllara dayandırmaktalar. Yani eski ahit verilerine göre İbrahim peygamber m.ö. 600-700'lü yıllarında Keldani uygarlığında yaşamış oluyor !!!
Eski ahit Tevrat hesabına göre İbrahim peygamberin torunu Yakup ise m.ö. 1700-1500'lü yıllarda yaşadığı sonucu çıkmakta.
İbrahim peygamberin torunundan 1000 sene sonra nasıl yaşadığına dair umarım Vatikan ve yahudi rabinleri akli ve bilimsel bir açıklama yaparlar. Yine İncile göre Yakub'un oğullarından olan Judan'ın ismi yahudilik inancına ismini vermişti.
Oysa İsrail oğulları ile ilgili verinin ilk defa mö 1200'lü yıllarda eski Mısır Merneptah stelinde yazılmış bilgi, tarihte İsrail oğullarının kavim olarak oluştukları kabul gören tarihsel en eski bilgidir.
Yukarıda verdiğimiz bilgilerde fark edildiği gibi rakamlarda tutarsızlaklar görülmektedir. Keza Mısırlıların yaptıkları ilk İsrail oğulları tanımlamasından önce İsrail oğullarının kendi yazdıkları yazıtları yoktur.
En eski yazıtları olan Tevrat ise m.ö. 600'lü yıllarında yazılmaya başlanmıştı.
Bu bilgilerde de Tevrat yazarları olan rabinlerin yine tarihi verileri gösteren rakamlar içinde çuvalladıkları görülüyor.
Araplar ise İsrail oğullarından daha çok sonraları oluşmuşlardı.
İlk Arap tanımlaması diyeceğimiz bulgu m.ö. 853 yılında Asurlu kral III Salmanzar'ın isyancı Gindibu Aribi isimli bir prensle savaştığından söz edilen yazıtlar bulunmuştu. M.ö. 530 yıllarında Pers yazıt belgelerinde Arabaya ismimli kavimden fazlaca söz ediliyor.
Kapsamlı biçimde derli toplu Arap/Arabiya tanımlamasını ünlü Yunan tarihçi Herodot'un yazılarında görmekteyiz.
Heredot, yazılarında Arapları, "çöl adamı, çölü geçen insanlar" olarak tanımlamıştı. Heredot tanımlamalarındaki insanlar Arap yarım adasınıda kapsayan bölgede yerleşik düzene geçmemiş konar göçerler olan bedevi dediğimiz insalardı.
Keza Arap yarım adası çöl ikliminden dolayı yerleşime elverişli bir bölge değildi.
Konar göçerler olan bu insanlar genellikle çadırlarda yaşıyor, vadiler arasında dolaşıyorlardı.
İbni Halduna göre Araplar 14 ayrı kabileden oluşmaktaydı. Arap coğrafya bilimcileri ise Arapları millet olarak iki kısımla derecelendiriyorlar. 
Bunlar; birinci basamakta İsmail'in soyundan gelenler, ikinci basamakta ise
Kahtan'ın soyundan gelenlerdi. M.s. 839 İran doğumlu tarihci Tabari'ye göre Havva Arabistan Cidde kentinde, Adem ise Serandim isimli bir yerin dağlarında yaşamaktaydı. 1304 Fas, Tanger doğumlu İbni Battuda günümüzde ismi Adem zirvesi olan dağın Sri Lankada olduğunu iddia etmişti. İbni Battuda yazısının devamında Adem ve Havva Hindistana gönderildikten sonra şimdiki Arabistana geliyorlar, hac yapmak için Mekkeye yerleşiyorlardı !!!
Arap ve ibrani verilerine göre m.ö. 4-5 binli yıllarda yaşadığı sonucu çıkan Adem ve Havva'nın onca güzel, bereketli, yaşamın kolay olduğu cennet gibi yerler dururken yerleşim yeri olarak bula bula yaşamın çok zor ve suyun kıt olduğu Arabistan çölünü buldular iddiaları gerçekten de tuhaf. Bazı müslüman düşünürler Ademin konuştuğu dilin arapca olduğunu iddia etmişlerdi, lakin 10'cu asırda İbni Jinni bu görüşe karşı çıkmıştı.
Tarihi arkeolojik bulgular ise Arabistan yarım adasında ilk yerleşim kalıntılarının m.ö. 200-300'lü yıllarından kalma olduğunu gösteriyor.
Yerleşik düzene diğer milletlere göre çok geç geçen Arapların Sümer ve diğer uygarlıklardan önce kentleştiklerini iddia etmek imkansız gibidir. Yerleşik düzene çok geç geçen Arapların İbrahim ve İsmail'i Araplaştırarak Kabe'yide Arapların inşa ettiği iddiaları akıl ve bilim dışıdır. Türkçe Kabe, Arapca Kâba sözcüğünün kök anlamı ne batı dillerde nede Sami dillerde vardır.
Kabe'nin yapı olarak küp biçiminde olması ve bu yapı biçiminin küp sözcüğünede ismini vermesi Kabe'nin gerçek anlamda kök anlamı değildir. Türkmenistan Anu ve Sümerden önce yerleşik düzene geçerek devasal kentleri oluşturan binaları yapan bir uygarlık olmamasından dolayı Arap tarihcilerin Kabe'yi ilk insan Arap Adem'in inşa ettiği iddiaları onların milliyetci sayıklamalarıdır. Üstelik Adem tanımlaması bile Arapca değildir.
Tarihi 40 bin yıl öncesine dayanan adı Türkçe ADAM sözcüğünden türetilen Adem/Atapa zamanında Arap isminden değil cisminden bile söz etmek, hatta Arap yarım adasında insanların yaşadıklarını bile iddia etmek imkansızdır.
M.ö. 2000'li yıllarda Sümer Ur kentinde yaşamış olan Sümeri İbrahim peygamberin Kabe'yi inşa etmesi daha anlamlı ve Kuran'saldır.
Kuran'da İbrahim peygamberin ibrani olmadığı ve Kabe'yi oğlu İsmail ile inşa ettiği bakara suresi 127'de açıkcada belirtilmişti.
Mö 2000'li yıllarında kavim veya kabile olarak İsrail oğulları ve Arapların isimleri degil cisimleri bile yoktu.
Bu sebeplerden dolayı İbrahim peygamber zamanından yapılan, eski yapısından iz bile kalmayan"Kabe/Kâba" yapısının tanımlama sözcüğü ön Türkçe Sümerce olması daha mantıklı ve gerçekcidir.
Sümer uygarlığına ait İbrahim peygamberin Sümerce konuşuyor olması ve inşa ettiği Kabe'ninde bu dilde anlamlarının olması daha gerçekci ve bilimseldir. Sümerce kapı anlamına gelen Kâba sözcüğününde ilk hecesi olan Ka tanımlamasından Sümercede türetilen sözcüklerin 
Türkçe anlamları:
Sümerce. Türkçe.
Ka-ta kapı-dan/kapı-da
Ka-n-ı Kapı-y-ı
Ka-n-a kapı-y-a
Kâba sözcüğünün son hecesi "Ba"nın Sümerce anlamı diyeceğimiz benzerlik "Bar" sözcüğü Türkçede parlaklık ve taht anlamına geliyor.
Bunun yanısıra Sümerce "ba-ra-e" cümlesi Türkçede öne gitmek, öne varmak, sürmek anlamına geliyor.
"Ba ra du": Türkmenistan Türkçesiyle "öne barmak", Türkiye Türkcesinde
"öne varmak" anlamına geliyor.
"Ba ran dal": öne uçmak, uçarak varmak.
“Ba ra gub”: çıkıp gitmek, önceki durduğu yerinden, yurdundan ayrılmak anlamlarındadır. 
Bu bilgilerden Kabe/Kâba sözcügünün kök anlamının Tanrı'nın kapısına varmak, ulaşmak anlamına geliyor diyebiliriz.
Bakara suresi 130'da Allah "Öz benliğini beyinsizliğe itenden başka kim, İbrahim'in milletinden yüz çevirir? yemin olsun ki biz onu dünyada seçip yüceltmiştik. Ve o, ahirette de barış severlerden/iyilerden biri olacaktır elbette" diyor.
Burada İbrahim milleti olarak üstün köken kimlik olarak Sümerlerden bahs ediliyor diye düşünebiliriz, lakin Allah hiç bir milleti köken kimliğinden ötürü diğerlerinden üstün olamayacağını Kuran'da kesin bir dille belirtmişti.
Burdaki vurgu, inançsal anlamda İbrahim'in sinsilesi ve ezelden beri var olan Hak inancına inananlardan bahs ediliyor diye düşünüyorum.
Yahudi inancında da olan kurban geleneğinde İbrahim peygamber Mısır kökenli Hacer isimli hizmetçisinden olan İsmailin yerine Sarah isimli karısından olan İshak'ı kurban etmek istemişti.
Öykünün devamı aynı İslam geleneğinde olduğu gibi Allah İbrahim peygamberin kendisine olan bağlılığını göstermiş olmasından dolayı Cebrail vasıtasıyla bir koç gönderir.
Burada dikkat edilmesi gereken sözcükler, Halil,İsmail, Cebrail, Mikail, İsrafil, Azrail isimlerinde olduğu gibi Sümeri göksel varlıklar olan Enlil, Ninlil isimlerinin son eklerindeki Sümerce göksel, uzayı dolduran boşluk anlamına gelen "Lil", Türkçede "Yel" sözcüğü olarak kullanılıyor.
Hiristiyanlıkta İsa'nın haç üzerinde ölmesi ise insanlığı kurtarmak için kendini kurban ettiğine inanılmaktadır.
Yeni ahit İncil, Philippiens mektubunda şunlar yazmakta ; "İbrahim, Allah için İshakı kurban etmek istemişti, İshak babasının emrini yerine getirmesi için babasına teslim oldu. Allah insanlığı kurtarmak için tek oğlu İsa'yı kurban etmiştir. İsa Allahın iradesine kendini feda ederek teslim oluyor".
İncilde bunlar yazarken İncilin baska bir yerinde İsa ölüme giderken "Baba beni neden terkettin" diye yalvardığı yazmakta.
Biryerde Allah'ın iradesine teslim oluyor, başkayerde beni neden terkettin diye isyan ediyor !!!
Gerçekten ilginç !!!
İsevilerde Allah olduğuna inanılan İsa'nın insanları kurtarmak için kendini feda etmesi, kendi yarattığı Adem'in islemiş olduğu basit günahtan kaynaklanmaktadır.
Bilindiği üzere hiristiyanlık inancında telsis/üçleme vardır.Bunlar; Allah/Baba, İsa/Oğul ve kutsal ruh'tur.
Bu tanımlamada algılanan üç Tanrı olgusununun kafa karıştırmasından dolayı hiristiyan dinbilimcileri son düzeltmeleriyle aslında bunların üçte bir olduğunu söylemeye başladılar.
Sanki yüzbinlerce Khatarı, Bogomilleri, Pavlikanı, Ariusçüler gibi İsa'nın Tanrı'nın oğlu olmadığına inanan insanları katleden onlar değillerdi.
Yukarda verdiğim Philippiens mektubunda Allah'ın biricik oğlunu kurban ettiği yazmakta.
Hani hepsi üçte bir oluyorlardı !!!
İncilde anlatılan öykülerde İsa ölümünün üçüncü gününde aynı Mısırlı Horüs, Persli Mithra, Hintli Krişna, Frikyalı Attis gibi tekrar diriliyor. 
sonra Allah'ın sağ tarafına oturuyor !!!
Kutsal ruh nerde duruyor pekiyi ?
Madem hepsi üçte bir oluyorlar, neden Allah insanlığı kurtarmak için Meryemin rahminde dokuz ay bekledikten sonra sıradan insanlar gibi
yaşıyor, daha sonra insanlığı kurtarmak için kendisinin Allah'ın oğlu olduğunu söylüyorda, neden kendisinin Allah olduğunu gizleyerek kendisini feda etme gereksimini duyuyor ?
Burası daha karmaşık, haydi diyelim bizler Adem'in işlemiş olduğu günahtan dolayı kirliyiz. İsa insanlığı bu günahtan kurtarmak için kendini feda ediyor. Burada kendini feda eden İsa'mı? yoksa Allah'mı?
Hepsi üçte bir olduklarını farz edelim, pekiyi herşeyi yaratan Allah'ın üç 
gün ölü kalıp tekrar dirilmesi mümkünmü !!!
Hani Allah sonsuzdu ???
Üç gün ölü kalan Allah nasıl sonsuz oluyor ???..
Sonsuz olan, her şeye gücü yeten Allah'ı romalı askerlerin çarmıha gererek 
iskenceyle öldürmeleri mümkünmü ?
Romalı birkaç askerin öldürdüğü Allah'ın gücüne ve kutretinin olduğuna nasıl ikna olacagız !!!
Burada kendini feda eden Allah'ın oğlu İsa desen, Allah'ın birliğine 
muhalefet etmiş oluyorsun.
Yok, kendini feda eden Allah desen, bu defada İsa'nın Allah'ın oğlu
olduğunu inkar etmiş oluyorsun. Madem hepsi bir, neden Allah yasak meyveyi yiyen, kendi yarattığı, Allah 
için sıradan bir varlık olan Adem'in işlemiş olduğu basit günahtan arınmak için kendini feda ediyor ?
Şu mantıksızlığa bir bakın. Allah, Akadlarda Lilith olan Sümeri kısıkıl lilla'nın Havva'yı aracı ederek 
Ademi kandırması sonucunda işlenen günah için kendini feda ediyor!!! Madem öyle, milyonlarca insanın kanına giren emperyalist sömürücü 
sionist ve evanjilistlerin elinden insanlığın kurtulması için Allah kendini ne kadar feda etmesi gerekiyor ?
Çık çıkabilirsen işin içinden.
İsa'nın ölümünden 4 asır sonra sokuşturulan zıtlıklar yumağı telsis anlayışında galiba herşey mümkün oluyor.
İkibin senedir kimse anlayamadı bu olguları, hatta Vatikan bile 
anlamdırarak akli cevaplar veremiyor, bunun içindirki sürekli eklemeler üzerine düzeltmeler yapıyorlar, lakin yine bir kalıba sığdıramıyorlar.
Üstelik bir dedikleri diğerini tutmuyor.
Birde biz neden Adem'in işlemiş olduğu günahın ceremesini çekiyoruz !!!
Allah bu kadar zalim bir yaratıcımı ?
Sorularımızı hiristiyanlık inancı olgu ve anlayışlarına göre yapmamızdan 
dolayı böyle sorulara cevap bulmak imkansız gibidir.
İznikte pagan kral Konstantin önderliğinde, yunanca yazan İncil yazarları iki bin yıl sonra insanlar arkeolojik bulgular eşliğinde bilimsel 
verileri kullanarak bu tür sorular soracaklarını bilmiş olmalarının mümkün olmamasından dolayı birbirine zıt bu tür konuları islemiş olmalılar.
Francis bacon'un dediği gibi "sapkın odun üstünde yananlar değil, o odunu yakanlardır".
Hiristiyanlık ve yahudilik ile ilgili verdiğimiz bu anlayışların bizi daha 
çok ilgilendiren yer ise eski ahit Tevratı oluşturan Eşther isimli tarihi olayların anlatıldığı kitabın olmasıdır.
Yıllarca sürmüş olayların öyküleri anlatılan bu kitapta yahudi bir kız,Pers imparatorluğunun en güçlü olduğu dönemde çağının en güzel kızı olmasından dolayı Pers kralı Assuerus ile evlenmesi sonucunda tahta çıktığı anlatılmaktadır. Bu dönemde Haman isimli vezirin yahudileri yok etme girişimini tahta çıkan Eşther ve amcası Mardoşe'nin önlemesi, sonsuza kadar belleklerden silinmemesi gereken kutsal Purim günü ismiyle her yıl sürgün ve kurtuluş mucizesi olarak yahudilerce kutlanılmaktadır.
Tarihi olayların anlatıldığı bu kitabı inceleyen bilim insanları bu anlatımları Pers tarihiyle karşılaştırmaları sonucunda bu kitapta anlatılan 
öykülerin ordan burdan toplanan tarihi dahada eskilere dayanan Babillilerin efsanevi öykülerinden ibaret olduğunu gördüler.
Kitapta kral ve yardımcılarının isimlerinin bir kısmının Pers imparatorluğunda olmadığı, bir kısmının ise başka uygarlıklarda olan inanç olgu isimlerinin olmasından dolayı o dönem olduğu iddia edilen yahudi göç ve katliam girişimlerini araştıran bilim insanları Eşther kitabında anlatılan öykülerin gerçekle bir alakasının olmadığını gördüler.
Geneli eski efsanelerden esinlenerek oluşturulmuş, uyarlanmış hayal ürünlerinden ibaretti.
İbranice anlamları olmayan Eşther ismi Akadlarda aşk tanrısı olduğuna inanılan İştar isminden, Mardoşe ismi ise yine Akadlarda en büyük Tanrı olduguna inanılan Marduk'un hizmetkarı anlamina gelen Aramice Mardoşe sözcüğünün ibraniceye anlamının değiştirilmesiyle yahudiliğe yerleştirilmişti.
Ne tesadüs...
Akadların aşk ve güzellik tanrıcası İştar kadın, Tevratı oluşturan kitabın yazarı, çağının en güzel kadını olduğu iddia edilen Eştherde kadın !!!
Pers tarihinde bu isimde bir kraliçe hiç olmamışken birde çağının en güzel kızı olarak Pers kralıyla evlenerek tahta oturuyor !!!
Akadlarda güzellik ve aşk tanrıçası olduğuna inanılan İştarı ibraniler Eşther ismiyle kendilerine uyarlayarak çağının en güzel kadını yaparak 
yahudileştirmişlerdi.
Marduk erkek, Mardoşede erkek !!! Aramice Marduk'un hizmetkarı anlamına gelen Mardoşe sözcüğünü ibraniler 
katakülleyle Allahın hizmetkarı olarak çeviriyorlar !!!
Bu kitapta anlatılan öykülerin gerçek kökenleri incelendiğinde Akadlar döneminde mezopotamyanın en büyük tanrısı bir anlamda ibranilerinde tanrısı olmuş oluyordu. Şu tarihi tahrifata ve yozlaştırılmışlığa bir bakın, Sümerlerde Tengri'nin Kadın kaganı olan In Anna Akadlarda aşk tanrıçası İştar olmakla kalmıyor yahudiliğin ve hiristiyanlığın oluşmasına kaynak oluşturduğuna inanılan kitabında yazarı oluyor. Eşther kitabında Pers imparatorluğunda vezir olarak kötü adamı oynayan Haman ise Elamlılar panteonunda tanrı olduğu iddia edilen tarihi bir kişilik olarak karşımıza çıkmakta...
Yahudilerin mucizevi kurtuluş "Purim" bayramları ise ismini Babillilerde baharın gelişi olarak kutlanan, çıkmak anlamına gelen "Puru" isimli 
bayramlarından araklanıyor. İnanılması mümkün olmayan tarihi olduğu iddia edilen öykülerde anlatılan zaferler Babilliler efsanelerindekilerle aynı. Aramice Tanrı Mardukun hizmetcisi anlamına gelen ibranice bir tanımlama 
olmayan Mardoşe ismini yahudiler Tanrı'nın hizmetkarı olarak çevirerek kutsamışlar.
Eşther kitabında dağınık olan bu öyküler eski ahit Tevratı oluşturan Samuel kitabında daha bir derli topludur. Bu kitapta Mardoşe'nin atası Saul'un yahudi düşmanı Haman'ın atası Agagı büyük bir zaferle yendiği anlatılmaktadır.
Agag ise Uruk hakanı Sümeri Gılgamışın bölgeyi yönetmek için amansız mucadeleye girdigi Kişh kenti hakanıdır.
Samuel kitabındaki öykülerinde Gılgamış destanından arakladığını görmekteyiz.
Sallamak ve araklama diye ben buna derim işte, öyle güzel sallamışlarki 
insanlık binlerce yıl bu yalanlara Allah'ın gönderdiği din diye iman eder olmuş.
Sümerlerde Tengri sıfatı olan "Mar-utu" Akadlar döneminde mezopotamyanın en 
büyük tanrısı olmakla kalmamış İsrailoğullarını zalim Hamandan kutaran 
Eşther'in amcasıda olmuş !!!
Tengri inancının bütün inançlara kaynak olmuştur iddiamız basit bir kuramdan ibaret olmadığını verdiğimiz diger örneklerde olduğu gibi bu örneklerdede ispatlamış oluyoruz.