Dünyada çeşitli dönemlerde olusmuş kavim ve uluslarda tufan ile ilgili anlatımların geneli Sümer anlatımlarındaki yaşanmış olanlarla ilgilidir.
Sanskrit yazıtlarında devasal bir tufandan sonra sadece aziz Manu'nun Hinduizmin telsis inancındaki ikinci tanrı Vishnu tarafından kurtarıldığı anlatılır. Çin efsanelerinde ise Nuwa'nın insanı çamurdan yarattığı söylenir. Bu efsanede Nuwa su tanrısı Gonggong'un gökyüzü deliklerinden akıttığı suların deliklerini renkli taşlarla kapatarak tufanı
sonlandırdığı anlatılır.
Eski Ahit Tevrat, yaratılış 6, 7, 8 bölümlerinde 40 gün sürdüğü anlaşılan tufan ile ilgili şunlar anlatılmaktadır; << Allah, dünyayı kapsayan kötülüğün ve kirlenmiş insanlığın yok edilmesine karar verir.
Sadece yaşamayı hak eden Nuh'tan Allah bir gemi yapmasını ve her tür hayvandan birer çift almasını ister. Sonra sular yükselmeye başlar ve dağların zirveleride dahil yeryüzünü tamamen su kaplar. Dünya yüzeyini 150 gün kapsayan sulardan dolayı Nuh'un gemisindekiler haricinde dünyada insan ve hayvanların tamamı yok olur. >>
Bu anlatımların bilim ve akıl dışı mantıksızlığını o dönem yapılan bir gemiye milyonlarca tür kara hayvanının alınamayacağı gerçeğinde görmekteyiz.
Tevrata göre Amerika kıtasıda dahil Avusturalya, Afrika, uzak Asya, Avrupa ve kutuplarda yaşayan hayvanların hepsinden birer çift alan Nuh peygamber, 137 metre uzunluğunda, 26 metre genisliğinde, 16 metre yüksekliğindeki gemisine hepsini sığdırmış oluyordu !!!
Kuran'da Nuh tufanı ile ilgili bilgi verilirken Allah'ın Nuh'a bir gemi yapması ve kendisine inananlarla beraber her hayvandan birer çift gemiye almasını söyler.
Kuran'dan anladığımıza göre Allah'ın yok etmek istediği insanlığın ve dünya yaşamı tamamı olduğunu bilemiyoruz. Kuran'da Allah sadece Nuh peygamberin kavminin Hak ve adelet göz etmeksizin sapkınlığa düşmelerinden sonra cezalandırılmasından söz eder.
1929 yılında Sümer Ur kentinde yapılan arkeolojik araştırmalardaki kazılarda arkeologlar selin getirmiş olduğu, iki metre yüksekliği olan çamurdan oluşmuş katmana ulaşmışlardı.
ilginç olan ise bu çamurların içinde uygarlık eşyalarının bulunması gerçektende bu bölgede bir tufanın gerçekleşmiş olduğunu göstermekteydi.
Diğer Sümer kentlerinde de aynı çamur katmanın olması bize bu bölgede anormal boyutta ani bir sel veya tufanla yaşamın sekteye ugradığını gösteriyordu.
Sümer ve Akad yazıtlarındaki tufan ile ilgili bilgileri toplayan bilim insanları, bu yazıt ve çamur katmanlarından edindikleri bilgilerle tufanın m.ö 3500 - m.ö 3300 yılları arasında gerçekleştiğine dair kesin ortak kanıyada varmışlardı.
Gılgamış destanının anlatıldığı Sümer, Akad ve Hitit yazıtlarında Nuh Tufanı ilgili öykü anlatılmıştı.
Bu yazıtlarda gerçektende Gılgamışın ölümsüzlük iksirini/ağacını bulabilmek için danıştığı ve büyük bir tufan olacağını göksel varlık Anki/Enki'nin haberdar ettiği Shuruppak kentinde yaşayan Ziusudra isimli bilge kişilikten söz edilmekte.
Ziusudran'ın yaşadığı kent isminin sonudanki Pak sözcüğü günümüz Türkçesinden lekesiz anlamında kullandığımız "Pak" ve "Ap ak" sözcükleriyle aynı kökten gelmedir. Kanımca önündeki Shuru sözcüğü günümüz Türkçesinde beraber yol alanlar, beraber devam edenler anlamına gelen "Sürü" "Sürmek" tanımlamasından gelmedir, çünkü Anu, karakumda Sümerlerden önce oluşan, sümerlerinde göç ettikleri uygarlıkta isimleri Gök Suriler/Sürüler bazende Süyrüler olarak yazılan bir uygarlık tanımlaması söz konusudur.
Kuzey Irak, aşağı mezopotamya gibi bir bölgede büyük bir tufan olacağını ve aylar öncesinden başlattığı gemi yapımıyla bir kısım insanı kurtaran Ziusudra, yazıtlardan da anlaşıldığı gibi insanlarıda uyarmıştı.
Çağımızın ileri teknolojisiyle bile günümüzde ne zaman bir tufan olacağı tam olarak kestirilemezken 5 bin yıl öncesinde Ziusudra/Nuh peygamberin bu tufandan haberdar olması, bize Tengri/Allah'ın Nuh'u tufan öncesinde haberdar ettiğini göstermektedir.
Kuran'da anlatılan Nuh tufanı, Sümer yazıtlarında ve devamı olan diğer uygarlık yazıtlarında anlatılan tufan öyküleriyle bire bir örtüşmektedir.
Gılgamış destanındaki anlatımlarda Nuh peygambere Tengrinin gönderdiği göksel varlik Anki/Enki ile yakında büyük bir tufanın olacağı bildirilmiş, gemi yapması söylenmişti. Gerçektende güney Irak'ta yapilan arkeolojik araştirmalar sonucunda büyük bir tufanın, Shurupak kentinde de oluştuğunu gösteren toprak katmanlarda delillerin olması, Semavi inançlarda ismi Nuh/Noé olarak geçen peygamberin aslında ön Türk Sümeri Ziusudra olduğunu gösteriyordu.
Nazi Almanyası döneminde Türkiyeye sürgün edilen ve Türk üniversitelerinde de ders veren ünlü Asurolog, Prof. Landsberger tufanla ilgili tarihi yazıtları okumuş, Nuh peygambere Sümerlerde Ziudsudra ismi yerine Akadlarda kullanılan "Utnapiştim" ismini kullanmıştı.
Şimdiye kadar Sami dillerde Nuh, Ziusudra ve Utnapiştim isimlerinin tam manada ne anlama geldiği bilinmemektedir.
Alman asurolog Friedrich Delitzsch " Sumerische Sprachlehre, 1914 leipzig, s. 206" eserinde Nuh sözcüğünü Sümerce insan, türemek, tohum anlamına gelen "NU" sözünden Sami kavimlere geçtiğini söylemektedir.
Poppe, N. Bemerkungen zu G. J. Ramsted´s Einführung. 1990 Helisinki. Eserinde NU/Nuh sözcüğünün Altay/Turani dillerinden olduğunu ve ne anlamlara geldiğini yazmaktadır. Poppe'nin tarihi tespitleri şunlardır; Gold dilinde NAI, Kore dilinde NEI, Monğol dilinde ise NIALMA'dır.
Hepside insan/insanlık anlamında kullanılmaktadır.
Türkmenler bir kimseyi övmek istediklerinde NAY başı söylemini kullanırlar. Bu söylemin anlamı; insanların en seçkini demektir.
Bu sözcüklerin kökenini yine aynı anlamlarla Sümercede de görmekteyiz. Sümerlerde NU sözcüğü, Insan,türemek,tohum anlamında kullanılıyordu.
Akadlarda tufan anlatılırken Nuh peygamberin ismi bazen Atrahasis bazende Utnapiştim olaraktan kullanılmıştı. Bu isimlerle anlatılan tufan öyküleri Sümerlerdeki anlatımla neredeyse aynıdır, sadece Akad yazıtlarında Atrahasis, tufandan kurtularak tanrılardan ölümsüzlüğü aldığı anlatılır.
Kanımca Prof.Landsberger, Utnapiştim ismi kökeninin Sümerlerde Nuh peygamberle ilişkili olmasından dolayı bu ismi kullanmış olmalı.
Bu isim Nuh peygamberin bir lakabıda olabilir.
Çünkü ismin başında olan "Ut/Utu sözcüğü sümercede Tengri anlamları içerir.
Sümerler UD/ID sözcüğünü güneş ve ay'ı tanımlamak için kullanırken ekledikleri "Dingir" sözcüğüyle ay ve güneşinde hakimi Tengri olduğunu yazıtlarına yazmışlardı.
Bu tanımlama Akadlarda Ut/Utu ismiyle güneş tanrısına dönüştürülmüştü.
"NA" sözcüğü ise yeryüzünün ve evrenin tek hakimi anlamları içeren "An-Nu-Na" tanımlamasının içinde geçmektedir.
Nasıl günümüzde kullandığımız "Abdullah" ismi "Allah'ın kulu" anlamına geliyorsa Nuh peygamber olarak gösterilen "Utnapiştim" ismininde bu tür anlamları olabilir.
Eski ve yeni Yunancada Yunanlılar Sümeri Ziusudra ismini "Xisoudhros" olarak vermektedirler.
Eski Yunanlılar eski zamanlardan kalma destan ve efsaneleri kendilerine uyarlayarak kullandıkları gibi Nuh ve tufan anlatımınıda kendilerine uyarlamışlardı. Yunan ırkının oluşumu Larousse ansiklobedisinde Zeus öyküsüyle şöyle anlatılmaktadır;
Tanrı Zeus, insan soyunu yok etmek amacıyla yeryüzünü sular altında bıraktığında yalnızca Deukalion ile karısı Pyrrha bu cezanın dışında tutulabilecek kadar dürüst kabul edilirler.
Karı ve koca, bir gemi yaparak dokuz gün sular üzerinde dolaştıktan sonra, Tesalya'daki bir tepede karaya çıkarlar. Dünyayı yeniden insana kavuşturabilmek için toprağa erkek ve kadına dönüşen taşlar ekerler. Böylelikle ikisi de Yunan ırkının ataları olarak kabul edilir.
Çağdaş açıklamalar bu taşların varlığını kimi zaman bir volkan püskürmesine, kimi zaman da Tesalya'da dağınık olarak bulunan Yunan çağına ait çok sayıda dikili taşa bağlamaktadır.
Görüldüğü gibi Yunanlılar, Absu ünvanlı Anki/Enki'yi Poseidon yaptıkları gibi, Sümeri Tengri kağanı Nuh/ Zi-ud-sudra'yı bazen Deukalion, bazende Xisoudhros yapmışlar, Tengri yerinede Zeus'ü koymuşlardı.
Sümeri Dumuzi/Tammuz Adonis ismiyle eski Yunan tanrılar panteonuna eklenmiş, Dumuzinin eşi İn Anna aşk tanrıçası olarak baştan Akadlarda İştara, eski Yunanlılarda Afrodite, Romalılarda ise Venüse dönüştürülmüştü.
Gılgamışın maceraları ise birebir alıntılanarak Herküle, Gılgamışın arkadaşı Enkuduyla öldürmeye gittikleri sedir ormanlarında yaşayan Humbaba ise tepesinde gözü olan Herkülün öldürdüğü deve dönüştürülmüştü.
Nuh peygamberin isminin anlamı ön Türkçe Sümercede, "Zi" yaşam, can, ruh anlamına gelmektedir, "UD" zaman, SUDRA'da uzun anlamına geliyor.
Bu sözcüklerin bileşiminden olan ismin anlamı "Uzun ömürlü" demektir.
Kuran, araf süresi 133'cü ayetinde Allah, Sümerlerin yanlışa düşmelerinden dolayı tufandan önce uyarılar gönderdiğine ve bu insanların büyüklük taslayarak Hak inancından uzaklaştıklarına vurgu yapıyor.
Kuran'a göre, Sümerler inançlarını yozlaştırarmaları sonucu, tek, ebedi Tanrı olgusunu terkedip, kağanları ve göksel varlıkları ilahlaştırarak tapınma nesnelerine dönüştürüldüğü anlatılmaktadır. Bu varlıklara tapınılan bir inanç yarattıkları için, Araf 59 suresinde Nuh peygamberin resul/yol gösterici, tekrar tek mutlak varlığa inanılmasını öğütleyen, uyarıcı olduğunu Kuran'da görmekteyiz.
Sümer yazıtlarında da Nuh/Ziusudra'nın Tengri'nin bir kağanı olduğu açıkça belirtilmektedir.
Sonsuz mavilik anlamına gelen Tengri sıfatı "An-nu-na", yani evrenin ve dünyanın tek hakimi ancak yeryüzünde temsilciler seçme kuralının burada da uygulandığı görülmektedir.
Üstelik Sümerler inanç önderi kağanlarına "Nabu" ünvanı veriyorlardı, bu tanımlamayı hala günümüzde görev itibariyle peygamberden biraz daha düşük görev alan Allah'ın elçisi, yol göstericisi anlamları içeren "Nebi" olarak kullanmaktayız.
Tengri inancı ve İslamiyette dahil diğer semavi inançlarda Nuh'un, yol gösterici bir peygamber/kağan olduğuna bu inançların hepsinde inanılmıştır.
Nuh Peygamberin, Sümercede uzun ömürlü anlamına gelen "Zi-ud-sudra" gerçeğini Kuran'ı kerimin Ankebut süresinin 14'cü ayetinde Nuh'un uzum ömürlü vurgusunda da görmekteyiz.
Nuh Peygamber ile M.ö. 600'lü yıllarında yazılmaya başlanan Tevrat arasında 2400 yıl zaman aralığı vardır. O çağlarda İsrail oğulları ve Arapların isimleri değil cisimleri bile yoktu.
Keza sitemizdeki yazılarda çölden yeni çıkan İbranilerin Sümer Tengri inancının yozlaşmıs hallerini Babillilerden alarak kendilerine uyarladıklarını, bazende nerede duracaklarını bilemediklerinden şaşırıp yanıldıklarını delilleriyle yazdık.
Örneğin, Sümeri gök yüzünün bakir saf kızı anlamına gelen Kısıkıl lilla'nın Lilitu ismiyle yozlaştırılmış anlatımlarını Akadların devamı uygarlıklar olan Asur ve babillilerden almışlar, Lilith ismiyle kötülüklerin anası, cennette Havva'yı kandıran yılanımsı, şeytanımsı varlık olarak betimlemişlerdi. İbraniler kendilerini temiz,seçilmişler gösterebilmek için öykülerinde bu kızı kendileri hariç diğer milletleri doğuran İştar tapınağının fahişesi olarak göstermişler, fakat fahişe tapınağının başı olarak gösterdikleri İştar'ı ise başka yazılarında Yahudileri Babil sürgününde katliamdan kurtaran Eşthere dönüştürmüşlerdi.
Oysa Tengri'nin kadın piri/kağanı Sümeri İn Anna'nın Akadlarda aşk ve sevgi tanrıçası olarak İştar'a dönüştürülmüştü. İbraniler ise fahişe yaptıkları İştar'ı daha sonra Babillilerin inanç öykülerinide araklayarak Tevratı oluşturan 21'ci kitabı yazan, yahudileri Babil sürgününde katliamdan kurtaran kadın yapmışlardı.
Gerçekteden o dönem çölden yeni çıkan bedeviler olmalarından ileri derecede gelişmiş, muhteşem uygarlık ve inancı karşısında nerede, neye inanacaklarını, nerede duracaklarını şaşırmışlardı.
Tevratın 21'ci kitabını olusturan bu öyküde, Yahudileri Hamman isimli Pers vezirin elinden kurtaran Eşthere yardım eden amacasının ismi ise Mardoşe idi. Fakat bu isimde o dönem Akadlarda mezopotamyanın en büyük tanırısı olduğuna inanılan eski Aramicede Marduk'un hizmetkarı anlamına geliyordu.
Marduk sözcüğü ise Sümerlerden alıntılanan MarUd/Ut Tengri tanımalamasının Akadlarda değişikliğe uğramış biçimiydi.
Eski efsane ve inançları kendilerine uyarlayan İbranilerin anlatımlarında anlatılan Nuh ve tufan öyküleride Tengri inancı kökenli Sümerlerden Akad ve sonraki uygarlıklardan alıntılanmış, İbranilerin kendilerine uyarladıkları öykülerdir.
Hak inancının bilinen tarih olaraktan 40 bin yıl öncesine dayanan peygamber/kağanlar sinsilesinden gelmiş olmasından dolayı Tengri inancının kalu beladan beri var olan tek Hak dininin öncesi olduğunu söyleyebiliriz.
İsim anlamlarının aynı Kuran'da da olması Sümerlerde Nebu ünvanlı bilge kişilik olarak Shuruppak kentinde Ziusudra ismiyle Nuh peygamberin yaşamış olması, Nuh peygamberi kalu beladan beri var olan Hak inancının ön Türk Peygamberi olduğunu göstermektedir.
Bu bilgiler, kimsenin inkar edemeyeceği tarihi yazıt ve silindir damgalarda delilleri olan, isim ve tanımlamaların aynı özellikleriyle Türkçede de kullandığını gösteren gerçek bilgilerdir.
İddia ediyoruz, M.ö 3500'li yıllarında Anu'dan göç eden Sümeri neslinden olan Nuh peygamberin yaşadığı çağda Türki/Turani uygarlıkların göstergesi delilleri olan Sümerler gibi eklemeli yazım özellikli dil konuşan, günümüz Türkçesinde de ortak anlamlı sözcükleri olan güney İranda oluşmuş Elamlılar haricinde kimse bir uygarlık ismi bile veremez.
Çünkü o zamanlarda ne uygarlık ve milletler, nede günümüzde isimleri bilinen inançların hiç biri henüz oluşmamıştı.
O dönem sonsuz mavilik anlamına gelen Anu kökenli tek mutlak varlık inancı olan kalu beladan beri inanılan An/Tengri/Dingir isimli bir inanç vardı.
Nuh/Ziusudra ise bu inancın bilge kağanı,peygamberiydi.
Birde kendilerini Nuh peygamberin Sam isimli oğlunun zürriyetinden gelenler olduklarını iddia eden, uygarlıkla en son tanışan bedevi Emevi Arap ırkçılarının Türklere hakaret etmek için uydurdukları hadisleri Kuran'ın gerçekleriymiş gibi gösterterek Türkler hakkında yorum yapan, çağının zır cahili Said-i Kürdi isimli Kürt ırkçısından da söz etmek gerekir.
(Sitemizde bu kişi hakkında ayrıntılı bilgi verilmiştir)
Zamanında kurtuluş mucadelesi verilirken ingilizlerden aldığı destekle, fetvalarıyla zamanının apo'su şeyh Said eşkiyasına adam toplamayı görev edinen Kuvayı milliye düşmanı Said i nursi, Türklerin yafesin oğlu mecücün, yani şeytanın zürriyetinden gelenler olduklarını iddia etmişti. Ziusudra'nın yani Nuh peygamberin Anu'dan göç edenler soyundan olarak ön Türk Sümer uygarlığına ait kişilik olduğuna dair bilgilerin tarihi delillerle ispatlanmış olmasından sonra, Said i Kürdi(nursi)takipçileri zürriyetlerini ve Emevi Arap hadisleri kökenli inançlarını nerelere dayandıracaklar bayağı merak konusu...